Osmanlı’nın Birinci Dünya Harbini kaybetmesiyle gelen işgal süreci, Anadolu’da başlayan milli varlık savaşı kazanılmasıyla ülke yönetimi Osmanlı hanedanın kaldırılmasına karşılık meclis hükümeti sistemiyle büyük değişimler olan bir dönem yaşandı. Osmanlı kurumsal yapısı yerini yeni bir yönetim sisteminin inkılaplar oluşumu zeminine bıraktı.
Asker ve diplomatik kesimlerinin Kanuni esasi getirdiği yönetim alanında gruplaşmalar belirginlik kazandı. Bu belirginlik içinde bir dizi düşünceler karşıt duruşlar ortamında direnç göstererek Osmanlıcılık, Türkçülük, Ümmetçilik kesimleri demokratik sistemde siyasi fikirlerini geliştirme fırsatı buldular. Ancak Dünyayı değiştiren savaş ortamında Osmanlı coğrafyasının değişimi kaçınılmazdı.
Osmanlı yeni Türkiye’ye dönüşürken asker ve diplomatik kesimin “Balkan Harbinin Genç Subayları” Dünya Harbini yöneten üst kademedeki komutanlarının diplomasisini beğenmedikleri yeni meclis hükümeti kurarken gösterme fırsatını bulacaktılar.
Millî mücadelenin askeri ve diplomatik başarısı inkılaplar dönemine bir fırsatla pekâlâ ayan beyan olacaktı. Osmanlı son demleri ile yeni kurulan Türkiye devletinin en alakadar olduğu kişilerden biri olan istihbaratçı Eşref Sencer Kuşçubaşı; gayrinizami harp ve istihbarat faaliyetleriyle siyasi olayların ve savaşların arka yüzündeki bağlam ve kritik bilgileri anlaşılır olması için psikobiyografisi okumak elzemdir.
Yakın dönem gizli teşkilatlar tarihi uzmanı olan Polat Safi, Eşref Kuşçubaşı’nın varlıktan yokluğa ve sürgünden zirveye alternatif biyografisini hazırlayarak yakın dönem gayrinizami harp ve istihbarat faaliyetleriyle olay – şahıs bağlamında konuları ayrıntısıyla irdelemekte.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderini tayin eden olaylar silsilesi Balkan Harpleri, I. ve II. Meşrutiyet ilânı, 31 Mart Hadisesi merkezlerinde yer alan kişilerden biri olan Eşref Sencer Kuşçubaşı; 1910 yılının sonlarına kadar Ege'de eşkıya takip etme görevini bırakarak Ortadoğu’ya ilki Libya’ya diplomatik ve istihbarat çalışmaları için gönderildi.
Osmanlı’nın İtalya ile olan Trablusgarp Savaşı’nda Harbiye Nazırı tarafından Eşref Kuşçubaşı, Mustafa Kemal, Fuad Bulca, Ali Fethi, Mümtaz, Süleyman Askeri ve İstihkam Hamdi gibi önemli isimlerle toplantı yapar. İtalyanların Libya’ya saldırmalarıyla başlayan Trablusgarp Savaşı’nda Eşref Kuşçubaşı, Mustafa Kemal, Enver Bey ve diğer komutanlar halkı gruplaştırarak gayrinizami harp başlattılar.
Eşref’in Trablusgarp’taki etkinliği hakkında bilgiler veren Polat Safi, istihbarat dışında çok etkisinin olmadığı ancak politik olarak Eşref’in Trablusgarp Harekâtında öncü ve etkili göstermeye çalıştığını anlatır.
Olayların arşiv analizini yapan Polat Safi, Eşref’in rolü ve hareketlerinin çelişkili ile tutarlı olmayan yönleri üzerinde durarak bilgiler verir. Trablusgarp Harekâtı başlarında Mustafa Kemal rahatsızlığından dolayı hastaneye yatırılırken Eşref daha sonra bu süreçte Mustafa Kemal’in en çok yanında olan ona yardım eden hatta hayatını ona borçlu olduğu yönünde kendisi olduğunu söyler.
Eşref’in anlatımının tutarlı olup olmadığı kritiğini yapan Polat Safi, Mustafa Kemal’in bu süreci anlattığı Nuri Conker, yaveri Salih Bozok, Fuad Bulca'ya Eşref’ten hiç ama hiç bahsetmediğini gerçeğini ortaya çıkartır.
İstihbarat ve propaganda faaliyetlerine beş yıl süreyle etkili olan diplomatik ve askeri gizli teşkilat olan Teşkilatı Mahsusa, Eşref Kuşçubaşı’da Balkan Muharebelerinde ve Sina-Filistin Cephesi'nde Süleyman Askeri Bey başkanlığında görevlerde bulundu.
Eşref Kuşçubaşı statü, otorite ve başarı hayalleriyle örtüşen alternatif bir gerçeklik inşa etmesi, Polat Safi geniş bir faaliyetler hakkında bilgi taramasında bulunarak bunun doğruluk yönleri yanında gerçek dişiliğini ayan beyan ortaya çıkartır.
Öyle ki Garbi Trakya Hükümeti’nin Kuvva-i İcraiye Reisliği yanında Teşkilatı Mahsusa’nın ilk başkanlığını üstlendiği öne sürer, Yakup Cemil hadisesinde kendini olayların merkezine yerleştirmesi ve Yemen göreviyle ilgili sayısal verilerin neredeyse tamamının başarısını olduğundan büyük gösterecek şekilde manipüle etmesi, onun gerçeklikle kurduğu bu sağlıksız ilişkinin çeşitli tezahürleridir.
(Teşkilatı Mahsusa fedaileri; Kuşçubaşı Eşref Bey, Ali Çetinkaya ve yaveri Mümtaz... 1911 - Trablusgarp)
Üç yıl Malta’da esaret hayatını yaşayan Eşref Kuşçubaşı, 1920 yılı ocak ayında İstanbul'a döndüğünde 1916 yılı ağustos ayında ayrıldığı İstanbul’dan çok farklı bir tabloyla karşılaşır. I. Dünya Savaşını kaybeden Osmanlı’nın Mondros Mütarekesi ile ordunun çoğu terhis edilmiş, ülkenin stratejik noktaları ele geçirilmiş, silah ve mühimmat depoları kontrol altına alınmış ve ülke İtilaf Devletleri’nin işgaline açılmıştı.
Bu ortamda, İstanbul hükümeti işgallerin gelişmesini engellemek için teslimiyetçi bir politika izleyerek İtilaf Devletleri’yle iyi geçinmeyi tercih etmiştir. Böyle bir ortamda İstanbul’a gelen Eşref, Karakol Cemiyeti ile iletişime geçerek Bolu, Adapazarı, İzmit, Kartal mıntıkası Kuvva-yı Milliye Komutanlığı’na Heyet-i Temsiliye’ce tayin, muamelat ve icraatını teftiş ve murakabe edilir.
Ancak böyle zor bir zaman ve şartlarda Eşref etrafındaki asker görevlilere ve Ankara’daki temsil heyetine zorluklar çıkartmaya, anlaşmazlıklar yapmaya devam etti. Görev aldığı Adapazarı’ndaki kanuna aykırı bir biçimde hapishanede bulunan tüm mahkumları salıvermesi üzerine Eşref’in tahkik edilmesi için Ankara’ya çağrılır.
Ankara’ya çağrılmasına rağmen Eşref ahaliyi isyana teşvik edecek biçimde sert davranış ve haraçvari yöntemlerle para toplayarak bölgedeki hassas dengeleri Kuvayı Milliye aleyhine çevirmiştir.
Ankara’ya gitmeyen Eşref, Uşakta Yunan güçlerine yapılan taarruzda yer alır. Tüm bu süreçlerin akabinde Eşref, Yunan safhalarına geçer. Onunla Çerkes Edhem, Reşid ve Tevfik kişilerde Yunanlarla beraber olur. Kuşçubaşıoğlu Eşref ve bu kişiler Lozan görüşmelerine kadar Avrupa’da bulunurlar.
24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalandıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra “Çerkes Ethem ve avanesi” listesindeki çeteciler ve düşman işbirlikçileri ülkeye girmeleri yasaklanır. Yunanistan’da tutulan Eşref, 1938’de af kanunuyla 1940’ta Mısır’a geçecektir. 1950’ye kadar Mısırda kalan Eşref, Türkiye’ye gelerek Aydın’ın Kuşadası ilçesine yerleşerek ailesiyle yaşamaya başlar. Varlıktan yokluğa uzun bir ömür suren Eşref Sencer Kuşçubaşı, 1964 yılında hayata gözlerini yumacak ve Söke Granta Mezarlığı’na defnedilecektir.
Gerçek ile kurmaca iç içe olayları anlatarak kendini daima sevdirme ve başarılı göstermek için uğraşan Eşref Sencer Kuşçubaşı; alternatif gerçeklikler inşa ederek kendini önemli ve dikkat çekici olayların merkezine yerleştirerek kendini gerçekte olduğundan çok daha önemli ve değerli gösterir.
Çarpıtma ve yalanlarla Eşref Sencer Kuşçubaşı’ın grandiyöz hezeyanlarının zirvesini temsil etmekte. Psikobiyografisini hazırladığı psikoloji ve psikiyatri alanında okumalar yapan Polat Safi, Kuşçubaşızade Eşref’in psikiyatri disiplinin işaret ve çıkarımlarına göre onun adaptif narsisizm sınıfından büyüklenmeci narsisizm türüne yakın olduğunu söylemektedir.
Kaynak: Polat Safi, Eşref – Kuşçubaşı’nın Alternatif Biyografisi, Kronik Yayınları, Gizli Teşkilatlar Serisi-7, 1. Baskı Ekim 2020, 400 sayfa.
*Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.