TİMBUKTU’YU HER ANLAMDA BİR CAZİBE MERKEZİ YAPTI
Mansa Musa’nın ilk işi, Mali’nin bölgedeki etkisini güçlendirmek oldu. İslam ülkeleriyle ilişkileri sıcak tutarak ticareti canlandırdı. Batı Sudan’ın bir bölümünü Mali topraklarına kattı ve doğudan batıya tüm bölgelerde, kanun ve ticaret sisteminde merkeziyetçiliğin uygulanmasını sağladı. O dönemin koşullarında ülkenin doğusundan batısına ancak birkaç ayda ulaşılabildiğini düşünürsek, bunun ne kadar büyük bir güç ve beceri istediğini anlayabiliriz. Özellikle Timbuktu, gerek kültürel gerek mali bakımdan öyle bir zenginliğe, öyle bir üne kavuştu ki, dönemin ileri gelen Ortadoğulu bilim adamlarının, düşünürlerin ve sanatçılarının buluşma noktası oldu.
Timbuktu, Kuzey Afrika topraklarına İslam'ın giriş kapısı olarak bilinir. Mansa Musa, dönemin en önemli bilim insanları ve âlimlerinin Timbuktu’ya yerleşmesi için her tür imkânı sağladı. Özellikle komşu ülkelerdeki Mâlikî fakihlerini buraya çağırmak suretiyle ülkesindeki ilmî hareketi canlandırmaya çalıştı. Onun zamanında Timbuktu bölgedeki en büyük ticaret merkezi olmasının yanı sıra, aynı zamanda İslamiyet’in ilim ve kültür merkezi oldu.
MISIR’DAN VE FAS’TAN PEK ÇOK ÂLİM TİMBUKTU’YA YERLEŞTİ
Timbuktu'nun 13. ve 14. yüzyıllardaki gelişimi, Batı Afrika'dan birçok bilim insanını ve öğrenciyi buraya çekti. 15. ve 16. yüzyıllarda şehir; Kur'an, tefsir, hadis, fıkıh ve kelam gibi İslami ilimler ile birlikte dilbilimi, tarih, matematik, mantık, astronomi, hukuk, farmakoloji, felsefe ve sanat konusunda altın çağına ulaştı. Afrika'daki ilimler tarihi ayrı bir araştırmada ele alınacak kadar geniştir. Nitekim Ahmed Baba’nın (1556-1627) yazdığı ve XVI. asrın sonu XVII. asrın başlarında yaşamış âlimleri içeren önemli bir bibliyografik sözlük, Timbuktu’nun İslami ilimlerdeki yüksek seviyesini; Mekke ve Mısır ile yakın temasını göstermektedir. [1]
İlmin ve İslam’ın yayılması için sayısız medrese ve cami yaptıran Musa, bununla da yetinmedi. Henüz hükümdarlığının ilk yıllarında Sudanlı öğrencileri Fas Üniversitesi’nde öğrenim görmeleri için yurt dışına gönderdi. Bu yıllarda tüccarların yanı sıra Fas'taki ilim merkezlerinden ve Mısır'dan pek çok âlim Timbuktu'ya yerleşti.
[1] Ira Marvin Lapidus, A history of Islamic societies, 2002, s. 409.
“BURADA HÜKÜMDAR TARAFINDAN CÖMERTÇE DESTEKLENEN ÇOK SAYIDA DİNÎ ÖĞRETMENLER, HÂKİMLER, ÂLİMLER VE ALLAME VAR”
Timbuktu'nun altın çağından kalma Timbuktu üniversitesi olarak da bilinen Sankore Camii, yaşlı bir hanım tarafından yaptırılmıştır. Kur'an-ı Kerim üzerine çalışmalarıyla ünlü meşhur Sankore üniversitesi ve diğer medreseleriyle Timbuktu İslam'ın 15. ve 16. yüzyıllarda Afrika'da yayılmasında önemli roller üstlenmiş bir şehirdir. Sankore Camii'nin bünyesindeki medrese başta olmak üzere şehrin çeşitli yerlerindeki 180 medresede 25.000 öğrencinin eğitim gördüğü belirtilmektedir. Timbuktu medreseleri Kahire ve Fas medreseleri ile yakın münasebet içindeydi.
16. asırda Papa’nın talebiyle 1504 ve 1512 yıllarında şehri iki defa ziyaret eden Leo Africanus (Hasan bin Muhammed el-Vazzan el-Zeyyatî), seyahatini kaleme aldığı kitapta Timbuktu’daki ilmî hayat hakkında ipuçları vermektedir[1] “Burada hükümdar tarafından cömertçe desteklenen çok sayıda dinî öğretmenler, hâkimler, âlimler ve allame var.” Ayrıca Africanus, burada Mağrib ve birçok yerden muhtelif yazma veya basma kitapların getirildiğini, bu kitapların çok satıldığını ve ticari hayatta en fazla gelirin kitap satışından elde edildiğini söylemektedir.
16. yüzyılın ikinci yarısında Siyah Afrika’nın en önemli kültür ve ilim merkezi olan Timbuktu’da yetişen âlimler Mekke, Kahire, Merakeş ve Katsina’ya giderek İslâm dünyasının fikrî birikimine büyük katkı sağladılar. Mısır, Kuzey Afrika ve Endülüs başta olmak üzere İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinden çok sayıda âlim Timbuktu’ya geldi.[2] Timbuktu’nun güçlü bir medrese geleneği vardı. Hicaz’dan gelip Timbuktu medreselerinde hoca olmak isteyen bir âlimin, seviyelerini gördükten sonra ders almak için öğrencilerin arasına karışması, verilen eğitimin niteliğine işaret eden bir misal olarak hep anlatılır.
[1] Hasan el-Vezzân, Vaṣfü İfrîḳıyye, II, 165-167.
[2] (DİA)
AFRİKA MİMARİSİNİN TEMELİNDE O VAR
Tarihçilerin, “İnancına bağlılığı ve başka dinlere saygısıyla örnek bir insandı” şeklinde anlattığı Musa, yaptırdığı camilerle Afrika mimarisinin temellerinin atılmasını da sağladı. Fetih için sefer düzenlediğinde dahi geçtiği noktalarda cami, medrese veya kütüphane varsa restore ettiriyor, yoksa inşa edilmesini emrediyordu. Mali İmparatorluğu, gücünü yitirmeye başladığı dönemlerde bile Sahra Altı Afrika’nın ilim ve İslam merkezi olmayı sürdürdü. Bugün Dubai’de, mimarisiyle dudak uçuklatan yapıların üslup temelleri Mansa Musa döneminde atıldı.
“ÇÖL İNCİSİ”: İNSANLIĞIN ORTAK MİRASI
Afrika ülkesi Mali'nin tarihi merkezi Timbuktu, kitaplar ve el yazmaları konusunda da dünyanın en zengin kentlerinden biri olma özelliği taşıyor.
Asırlar boyunca korunarak günümüze kadar ulaşmış yaklaşık 700.000 kadar el yazması kütüphanelerde muhafaza edilmektedir. Şehirde 60 ila 80 arasında özel ve halk kütüphanesi bulunmaktadır.
1627’de vefat eden Ahmed Bâbâ’nın ilim adamlarının hayatlarını anlattığı ansiklopedi, o zamanki Timbuktu’nun ilmî seviyesini göstermeye yeter. Buranın ilmî bir merkez oluşu, kitap yazma, çoğaltma işinin ve ticaretinin ehemmiyetini arttırdı. Sadece Kuzey Afrika’dan değil, 1324’te Sultan Mansa Musa hac için gittiği Mekke’den ve dönüş yolunda tahsil gördüğü Kahire’den çok sayıda mahtut (el yazma) eseri Timbuktu’ya getirdi. Kitaplardaki yayınevi amblemleri (colophon), yazma işlerinin gerçekten profesyonelce yapıldığını göstermektedir. Bugün bile kütüphanelerde yüzlerce yıllık nâdide yazma eserler bulunmaktadır. John O. Hunwick, 1999 ağustosunda Timbuktu’da iken Mahmud Kati’nin kütüphanesinde rastladığı 1420 tarihli 600 senelik bir Mushaf’tan bahsetmektedir. Son sayfa Osmanlıcadır ve Şerife Hatice Hanım adına vakfedildiği kaydedilmiştir.[1]
[1] John O. Hunwick, “Timbuktu: a bibliography”, Sudanic Africa, vol.12, pp. 115-129 , 2001.
Zor şartların yaşandığı çöl ikliminde tarihî dokusundan dolayı “çöl incisi” diye de anılan Timbuktu 1988’de UNESCO tarafından insanlığın ortak mirası sayılan yerler arasına alınmıştır. 333 velînin kabrini barındırdığı söylenen şehir, 2006 yılında merkezi Fas’ın Rabat şehrinde olan İslâm Konferansı’na bağlı İslâm Eğitimi, Bilimi ve Kültürü Teşkilâtı (Organisation Islamique Pour l’Education, les Sciences et la Culture [ISESCO]) tarafından Afrika kıtasındaki İslâm kültür başşehri ilân edilmiştir. Şehirde bulunan yüzbinlerce yazmanın dijital ortama aktarılarak koruma altına alınması için Ford Vakfı'nın destekleriyle 2000 yılında Timbuktu Yazmaları projesi başlatıldı. Bu proje aynı zamanda UNESCO Dünya Hafızası projesidir. Ayrıca bu proje kapsamında, Türkiye de son dönemde Mali ile yakın iş birliği içerisindedir. Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, Mali el yazmalarının depo koşullarının iyileştirilmesi, sayısallaştırılarak dijital ortama aktarılması, konservasyonu ve konservasyon yapacak uzmanların eğitimleri konusunda Mali’ye destek sağlamaktadır.
DÜNYANIN EN BÜYÜK KERPİÇ BİNASI: CENNE ULU CAMİİ
Yine UNESCO'nun Dünya Tarihi Mirası Listesi’nde yer alan Cenne kentindeki Ulu Camii ise insanlığın kültür mirasına armağan edilmiş en güzel mücevherlerden biridir. 14. Yüzyılda inşa edilen ve “Dünyanın topraktan yapılan en büyük yapısı” olarak bilinen Büyük Cenne Camii, sadeliği ve sağlamlığıyla asırlara meydan okumaktadır. İçerisindeki yüzden fazla sütunun üzerinde ayakta duran camii, her yılın bir günü bölge halkının taşıdığı çamurlarla onarılmaktadır.
Devam edecek...