Yazar: Nick Sorrentino
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Trump'ın ve temsil ettiği her şeyin büyük ölçüde açık düşmanı olan Avrupa hükümetleri (ve Biden yönetimi), Ukrayna'daki savaşı tırmandırmaya çalışıyor gibi görünüyor. Geçen hafta iki yazımızda da belirttiğimiz gibi, son derece makul insanlar ABD'nin Ukrayna'daki çatışmaya herhangi bir şekilde dahil olup olmaması gerektiği konusunda hemfikir olmayabilir.
Makul insanlar, ilk etapta savaşa neyin yol açtığı konusunda da aynı fikirde olmayabilir. Ancak giden yönetimin Ukraynalıların Rusya'ya ABD yapımı füzeler fırlatmasına izin vermesini haklı çıkarmak bize çok zor görünüyor.
Gerçek şu ki, ABD'de Trump'ın Ruslarla iş birliği yaptığını düşünen pek çok insan vardı. Hatta bugün hala bu uydurma saçmalığa sarılan bazı insanlar var. Bu nedenle, Ukrayna'daki savaşı Trump'a ve Trumpizme karşı savaşın bir uzantısı olarak gördüler. Bu insanlar Trump karşıtı “direnişin” “iyi” olduğunu ve dolayısıyla ABD'nin Ukrayna'ya verdiği desteğin de “iyi” olduğunu düşündüler.
Kendilerini, son derece anti-demokratik, oligarklarla dolu Ukrayna'nın, son derece anti-demokratik, oligarklarla dolu Rusya'dan daha iyi olduğuna inandırdılar. (Her iki ülke de sürekli olarak dünya yolsuzluk listelerinde üst sıralarda yer aldı ve çoğu zaman da yan yana.)
Putin işgal ettiği için eleştirmenlerine Ukrayna'yı desteklemek için nedenler verdi. (Bu arada, biz ACC olarak Putin'e çok karşıyız ve onu canavar bir ahbap-çavuş kapitalisti olarak görüyoruz.) Sivil toplum açısından Rusya'ya benzemesine rağmen Ukrayna'nın desteklenmesi için nedenler oluştu.
Daha da önemlisi (ki Batı'da bu konu neredeyse hiç tartışılmıyor), Ukrayna Avrupa Birliği'nin güvenliği (Brüksel'e göre) için kilit öneme sahip. Dolayısıyla Ukrayna sorununun bir an önce (ya da en azından bir nesil için) çözüme kavuşturulması AB'nin genel çıkarına olacaktır.
Mesele şu ki, Ukrayna aynı zamanda Rusya'nın uzun vadeli güvenliği için de kilit öneme sahip. Ukrayna, çoğunlukla Rusya'dan Doğu Avrupa'nın kalbine uzanan geniş bir ovadır (uzak batıdaki bazı dağlarla birlikte). Hitler ve Napolyon, Moskova'ya ve Avrupa'nın tamamına hâkim olmak için ordularını bu ovada yürüttü. Ruslar bunu unutmuş değil. Putin'e göre AB, fiili bir Avrupa imparatorluğu gibi görünüyor. (Bu tartışılabilir.)
Ukrayna temelde, savaşlar arasında barış dönemleri olan bir savaş alanı.
Sovyetler Birliği'nin sona erdiği zamanı hatırlıyorum. Onlu yaşlarımın başındaydım ve tüm hayatımı donanma üslerinde ya da çevresinde geçirmiştim. Babam bir deniz subayıydı ve gerçek bir Soğuk Savaşçıydı. Yaşadığımız yerdeki rıhtıma indiğimizi ve demirlemiş nükleer denizaltıları gördüğümüzü hatırlıyorum. Hatta bir keresinde bir tanesine davet edilmiştik.
İnsanlar tarafından icat edilmiş en ölümcül silahın köprüsünde bulunduğumu söyleyebilirim. Genç hayatımın her gününü, Soğuk Savaş kızışırsa tanıdığım herkesin bir anda yok olacağını bilerek yaşadım. Bu benim için çok gerçek bir şeydi. Sovyetler Birliği çöktüğünde inanılmaz derecede rahatlamıştım.
Bu bir gecede olmadı. Hatırladığım kadarıyla, Macaristan/Avusturya sınırını geçen insanlarla başladı. Sonra bir sele dönüştü. Biz farkına bile varmadan Berlin Duvarı yıkıldı. Sonra da tüm Şeytan İmparatorluğu çöktü.
İnanılmaz bir dönemdi. Birçoğumuz için omuzlarımızdan büyük bir yük kalkmıştı. Dünyanın er ya da geç kıyamete doğru sürüklenmekte olduğu hissi buharlaştı.
Trump'ın zaferi o dönemi hatırlatıyor.
Pek çoğumuz devletçilerin (Trump'ın bir tür devletçi olmadığından değil) yönetimi tamamen ele geçireceğinden endişe ediyorduk. Kamala'da boş bir kap, Obamaizm'i pekiştirmeyi umutsuzca isteyen aşırı solun öncüleri için çok istekli bir çalışan gördük. Konuşma polisinin üniversite kampüslerinden günlük hayata sızdığını gördük. Biden Beyaz Saray'ından kaynaklanan açık sansürü gördük.
Covid'in aşı faşizmine tanık olduk. Eşitlik çılgınlığının kurumsal Amerika'ya bulaştığına tanık olduk. Amerikan nüfusunun bir kısmının eski medya tarafından kendilerine söylenen yalanları sorgulamadan nasıl kolayca yuttuğunu gördük. Çok kasvetli bir tabloydu.
Ancak 5 Kasım'da, hükümette ve medyada yerleşik olanların tüm atıp tutmalarına rağmen, Amerikan halkı kararlı bir şekilde Donald Trump'ı Beyaz Saray'a geri gönderdi.
Birçokları için bu, Berlin Duvarı'nın yeniden yıkılması gibiydi.
Tıpkı 1989'da olduğu gibi Amerika'nın omuzlarından büyük bir yük daha kalkmış gibi hissettirdi. (Trump'a oy vermeyen pek çok kişinin bile bunu hissettiğine bahse gireriz.)
Elbette 1990 Kremlin'indekiler gibi, değişim rüzgarlarının kendi aleyhlerine dönmesinden hoşlanmayanlar da var. Ama döndüler, hem de kararlı bir şekilde.
Kaynak: Against Crony Capitalism
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.