Kafkasya’da 1547 yılına kadar belirli bir Rus tehlikesi baş göstermiyordu. Çünkü Rusya kendi içinde Knezliklere bölünmüş mücadele halindeydi. Diğer Kafkas kavimleri de aynı şekilde bir birlik kuramamış kendi aralarında kabile savaşları yapmaktaydı. Bölgede 1242 yılında hükümranlığını ilan eden Altınordu Devleti de bulunmaktaydı. Altınordu Devleti bölgede siyasi istikrarı sağlıyor, diğer milletleri hükümranlığı altında tutuyordu. Altınordu Devleti’nin Terek Savaşında Timur’a yenilmesi üzerine yıkılış sürecine girmiştir. Bölgede siyasi istikrar bozulmuş, Altınordu ülkesi hanedanlıklara ayrılmıştır. Öte yandan Knezlikler halinde bulunan Ruslar ise bölgede güçlenmeye başlamıştı. Kafkasya’da zulüm ise 1547 yılında IV. İvan’ın kendisini Rus Çarı ilan etmesiyle başladı. IV. İvan ilk iş olarak bölgede bulunan Türk hanlıklarına savaş açtı. Altınordu Devleti’nin yıkılmasıyla bölgede egemen bir güç yoktu ve bir otorite boşluğu hakimdi. Bu otorite boşluğunu belli bir süre Kırım Hanlığı doldurmaya çalıştı. Fakat Rusların küçümsenmesi ve dikkate alınmaması onlara pahalıya mal olmuştu. Çünkü Ruslar hızla gelişmekte ve teşkilatlanmaktaydı. IV. İvan diğer ismiyle korkunç İvan ilk iş olarak Kazan’ı Rus Topraklarına kattı. Kazan bölgesi mühim bir bölgeydi. Çünkü Ruslar Kazan’ı alarak Astarhan’ı tehdit etmeye başladılar. Kırım Hanı Devlet Giray Kazan’ı kurtarayım derken Astarhan’ı da kaybetmişti. Ruslar hızla Kafkas coğrafyasında ilerliyorlardı. Çok uluslu bir yapıya dönüşmüşlerdi. Ruslar Astarhan’ı alarak Hazar’a açılmış ve İpek yolunu elde etmişlerdi. Bu da Osmanlı Devleti ile Rusya’nın karşı karşıya gelmesine neden oluyordu. Rusya’nın güçlendiği durumda Kafkas coğrafyasında Osmanlı- Safevi mücadelesi mevcuttu. İki Müslüman ülke birbirlerini yerken, Hıristiyan bir ülkenin güçlendiğinin farkında bile değillerdi. Özellikle ileriki dönemde Müslümanlara mezalim yapacak olan bu devlet hala iki ülke tarafından küçümsenmekteydi.
RUSYA'NIN DEĞİŞMEYEN POLİTİKASI
IV. İvan Osmanlı hükümranlığında bulunan Kırım’a dokunmuyor, bölgede sürekli mücadele halinde bulunan yerli Çerkes, Nogay ve Çeçenleri buyruğu altına alıyordu. Bu da yetmezmiş gibi Kafkaslı kavimlerin ileride Rusya’ya karşı birleşmelerini önlemek amacıyla Tarku şehrini emniyet altına alması için Kabartay beylerinin aralarını bozmak gerektiği fikrine varmışlardır. Ruslar bu politikayı 1800’lü yıllarda Orta Asya’da, 2013’te ise Suriye’de uygulamışlardır. Yani Rusya’nın tarih boyunca hiç değiştirmediği ve devam ettirdiği bir politikadır. Rusya’nın bu faaliyetleri Osmanlı Devleti’nin Kafkasya’ya yönelmesine neden olmuştur. Osmanlı Devleti ilk iş olarak Müslümanlığı Kafkasya’da yayma politikası gütmeye başlamıştı. Öte yandan da Güney Kafkasya’da Hıristiyan kavimler Rusları bir kurtarıcı olarak görmekteydi. Bu yüzden bazı Gürcü prenslikleri Rus hegemonyasını kabul etmeye başlamıştı.
17. yy da ise Kafkas kavimleri Rusya’nın politikalarını anlamış ve onlara karşı tepkilileri daha sert olmuştu. Çar I. Petro döneminde Rus politikası ise tamamen sömürgeciliğe yönelikti. Amaç Hindistan’ın zenginliklerine ulaşmaktı, bu yüzden de seyrek nüfuslu mevkileri kendi topraklarına katarak genişlemeye devam etmekteydi. Bunun için de Kafkasya’daki stratejik geçiş noktalarını kontrol altına almaya çalışıyorlardı. Ruslar Afgan meselesini bahane ederek İran ile savaşa tutuşmuşlar ve Bakü, Derbend gibi yerleri ele geçirerek Kafkasya’daki ilerlemelerine devam etmişlerdi. Fakat İran Şahı Nadir Şah’ın hamleleri ile geri çekilmek zorunda kalmışlardı.
18. yy ise Kafkasya’da hakimiyet mücadelesine Osmanlı ve İran’ın yanında Rusya da katılmıştı. 1774’te ki Küçük Kaynarca Antlaşması ile Ruslar, Kırım gibi stratejik bir noktayı Osmanlı toprağından ayırmış ve kendi adamlarından olan Şahin Giray’ı han ilan ettirmişlerdi. Tiflis Prensliği’de Rus hakimiyetini tanımıştı. Ruslar Kafkasya’da hakimiyetlerini artırmaya başlamıştı. Rusya’nın bu faaliyetleri, Kafkasya’nın Rusya tarafından çevrildiğinin birer kanıtıdır. Kafkasya ise Osmanlı tarafından büyük bir ehemmiyet arz etmektedir. Çünkü Kafkasya’da başka bir devletin bulunması demek Osmanlı’nın doğu sınırlarının tehlike altında bulunması manasına gelmektedir. Bu yüzden Osmanlı bu topraklardaki Çerkesleri devlete bağlı hale getirmek istiyor ve Rusya’ya karşı örgütleyip, Rusya’ya engel olmasını istiyordu. Bu yüzden öncelikle putperest Çerkesler Müslümanlaştırıldı. Devlet-i Aliyye bu görevi Ferah Ali Paşa’ya verdi. Ferah Ali Paşa bu görevi layıkıyla yerine getirmişti. Soğucak valiliğinin kurulmasıyla buradaki halk kontrol altına alınmıştı. Fakat kavimler arasındaki mücadele, Ferah Ali Paşa’dan sonra gelenlerin bölgeye ilgi göstermemesi ve Rusya’nın politikaları halkların birleşmesini önlemiştir.
ASLA TESLİM OLMADILAR
Çerkesler ne olursa olsun Ruslara asla teslim olmamışlardır. İlk direniş hareketini 1783 yılında Nakşibendî lideri İmam Mansur liderliğinde gerçekleştirmişler. Bu direniş ile Rusya hem moral olarak hem de ekonomik olarak büyük bir yükün altına girmiştir. Bu direniş ile Rusya’ya karşı bağımsızlık ateşi yakılmıştı. Bu daha sonraki dönemde dini bir hüviyet de kazanmıştı. Kafkas halkı bölgenin coğrafi konumundan da faydalanarak gerilla savaşına girişmiş ve Rusya’yı yıpratmıştır. İmam Mansur diğer bir taraftan da verdiği vaazlarla halkı motive ediyor, Ruslara karşı cihat ilan ettiğini vaazlarında belirtiyordu. Kafkas halklarını birleştirmeye çalışıyordu. Onlar Osmanlı vatandaşı olmasalar bile halifeye dinen bağlı kimselerdi.
İmam Mansur’un yanında Avarlı bir Türk olan Şamil Ruslara ağır mağlubiyetler tattırıyordu. Ruslar ise Şamil’i ele geçirmenin peşindeydi. Bunun için Şamil’in üssü durumundaki Ahulgo’ya (Kartal Yuvası) saldırdılar. Bu bölgenin üç tarafı dağlarla çeviriliydi ve savunmaya elverişli bir alandı. Ruslar burada ağır zayiat vermelerine rağmen bölgeyi ele geçirmişti fakat Şamil’i yakalayamamıştı.
Çar I. Aleksander döneminde, “Gürcistan’ın artık bir Rus vilayeti olduğu” ilan edildi. Rusya artık Kafkasya’daki istila hareketini resmiyete dökmüştü. 1810 yılında Kuzey Kafkasya ve Dağıstan bölgesi dışında bütün Kafkasya Rus hakimiyetine girmişti. Rusya bölgede Pax Russica yani büyük bir Rus İmparatorluğu kurma yoluna gidiyordu. İçerideki diğer hanlıklar otonomluk veriyordu. Kısaca SSCB’nin uyguladığı politikayı daha önceden Çarlık Rusya uyguluyordu. Rusya her girdiği yerde büyük tahribatlar yapıyordu.
SOYKIRIMIN EN BÜYÜK GÖSTERGESİ
1806-1812 Osmanlı-Rus harbinde Osmanlı bölgeye yardım edememiş ve Rusya bölgede büyük katliamlar gerçekleştirmiştir. Yermolof’un Kafkas orduları başkomutanlığına getirilmesi ve Çar’ın “İdaremize girmeyen vahşi dağlıların kılıçtan geçirilsin” demesi bölgede Çerkes kavimlerine karşı uygulanan soykırımın en büyük göstergesi değil midir? Ayrıca Kafkas orduları başkomutanı Yermolof’un “Kafkasya’da bir dağlı çocuğun asılması, yüz Rus askerinin sağ kalması demektir” sözü Rusların Çerkeslerden korktuğunun göstergesi değil midir? Bugün bile maddi olarak bir yardım almayan Çeçenler, Dünya’ya kafa tutan Ruslara kök söktürmüyor mu? Olayları günümüzle bağdaştırdığımızda Yermolof’un haklı olduğunu görüyoruz. 1828-29 Osmanlı Rus harbinde Lazların, Avarların, Çerkeslerin Osmanlı’nın yanında olmasına rağmen savaşı Osmanlı kaybetmiş ve Edirne Antlaşmasıyla Kafkasya’daki bütün haklarından vazgeçmiştir.
Rusya ise Kafkasya’da ki istilasına hukuki bir dayanak olarak Edirne Antlaşmasını göstererek Kafkasya’daki istila hareketlerine hız vermiştir. Kafkas halkları ise buna tepki göstermiş, kendilerinin sadece dini olarak Osmanlı halifesine bağlı olduğunu fakat vatandaşlık olarak Osmanlı’ya tabi olmadıklarını belirtmişlerdir. İmam Mansur’un Ruslar tarafından yakalanıp idam edilmesinin ardından direnişin başına Gazi Muhammed geçmişti. Onun amacı öncelikli olarak Kafkasya’daki bölünmüşlüğü, kan davasını kaldırıp, birlik beraberlik sağlayarak din uğruna savaşı, yani cihad ederek bağımsız müstakil olarak yaşamayı hedefliyordu.
DÖNÜM NOKTASI: İMAM ŞAMİL
Dağınık kendi iç mücadelesi içinde bulunan Kafkas milletleri İslamiyet sayesinde birleşmişlerdi. Kafkasya’daki savaşlarda maddi ve manevi çöküntüye girmiş ve Romanov Hanedanlığı’nın çöküşü hızlanmıştı. Gazi Muhammed’in Gimri Köyü’nde yaptığı konuşma ve cihad çağrısına bütün Kafkas halkı kulak vermişti. Kafkasya’da Gürcüler ve Çerkesler Rusya’yı zor durumda bırakmışlardı. Ruslar’ın Gimri Köy’ünü basıp Gazi Muhammed’i öldürmesi üzerine Kafkas halkları lidersiz kalmış, İmam Şamil ise yaralı olarak kurtulmuştu.
Gazi Muhammed’in yerine direnişin başına Hamzat geçti. Fakat onun dönemi fazla uzun sürmedi. Hamzat, camide namaz kıldırırken suikaste kurban gitti. Direnişin liderliğini ise bu dönemde İmam Şamil üstlendi. Bu dönem Kafkas tarihi bakımından bir dönüm noktasıydı. Şamil’in direnişin başına geçmesiyle direniş hız kazanmıştır.
1840 yılında Hacı Murat’ın direnişe katılmasıyla Çerkesler iyice güç kazanmıştı. 1842 yılında Ruslar ağır mağlubiyetler alıyorlar, bazı kaleleri boşaltmak zorunda kalıyorlardı. Çerkesler ise gücüne güç katıyordu. Bu duruma dayanamayan Çar Kafkasya’ya asker çıkarıyor, başarısız komutanları görevlerinden azlediyordu. Kafkasya’daki direniş hem Türk-İslam Dünyasında hem de Avrupa’da büyük yankılar uyandırıyor, Avrupa’nın süper güçleri Kafkasyalıları takdir ediyordu. 19.yy da Rusya’nın yayılmacı politikasına engel olan tek millet Çerkeslerdi. 1853-56 Kırım Savaşında Osmanlı Ruslara karşı Şamil ile birleşme kararı aldı. Rusya zor durumdaydı. Osmanlı’ya karşı taarruz ederken arkasında da Şamil gibi bir tehlikeyi bırakıyordu. Bunu önlemek için bir takım askerlerini cepheden geriye çekmek zorundaydı. Osmanlı Devleti ve Şamil Rusya’nın içine düştüğü bu zor durumdan faydalanmayı becerememişti. Aralarında savaş stratejisi yüzünden anlaşmazlık çıkmaktaydı. Osmanlı Devleti Şamil’e Dağıstan Serdar-ı Ekremliğini yani Dağıstan başkomutanlığı görevini bizzat vermişti. Kırım Savaşı Rusları Kafkasya’dan atmak için son fırsattı. Fakat başarılı olunamadı.
AUSCHWİTZ-SOCHİ BENZERLİĞİ
Bu dönemden itibaren Rusya ile Çerkesler arasında mücadele kanlı bir şekilde sekiz yıl kadar daha sürmüştü. Son savaş 21 Mayıs 1864’te Kbaada’da yaşandı. Çerkesler son ana kadar memleketlerini savundular. 21 Mayıs 1864’te Çarlık birlikleri Kbaada’da zafer töreni düzenlediler. Bu günden sonra Kbaada’nın adı Krasnaya (Kızıl Çayır), Saşe’nin adı Sochi’ye olarak değiştirildi. Bu tarihten itibaren 1.5 milyon Çerkes ya katledildi ya da sürgüne yollandı. Nazi Almanya’sında Yahudilerin, Polonyalıların, katledildiği Auschwitz-Brkenau kampları 1.5 milyon kişiye mezar oldu. Ölenlerin cesetleri yakılarak etrafa savruldu. Sochi’nin de Auschwitz-Brkenau kamplarından farkı yoktur. Buralar da soykırım memleketi değil midir?